Gece İzlemelik Oyun #2 | Outlast & Whistleblower DLC

İnsanlar garip canlılar. Kendilerini eğlendirmenin değişik yöntemlerini buluyorlar. Kimi kolezyumda aslanların gladyatörleri parçalamasını i...

8 Ocak 2023 Pazar

Dahmer


Başlamadan önce spoiler içerir dememe gerek yoktur herhalde? :d 

 Evet, izleyeli neredeyse bir ay olacak. Dizide ne izlediğimi unutmadan yazısını da yazayım dedim. Çayınızı kahvenizi alın, çünkü hayvan gibi uzun yazacağım. İnterneti olan her insan gibi ben de Jeffrey Dahmer'ı diziden önce biliyordum fakat dizi ilk çıktığındaki zamanlarda sosyal medyada "pick me girl"lerin "Ay diziden etkilenmedim, bn ztn biliodm, hiç korknç deil ehuehue" yapmaları yüzünden uzunca bir süre uzak durmuştum. Buradan da genç kızlarımıza/oğullarımıza bir çağrıda bulunalım: Seri katilleri romantikleştirmek sizi havalı veya sıradışı yapmaz bebişler, saçmalamayın.

Dizi toplamda on bölümden oluşuyor ve pek çok insanın American Horror Story'den tanıdığı Evan Peters, Jeffrey Dahmer'ı canlandırıyor. Açıkçası diziyi izlemeye başladığımda Evan Peters için başlamamıştım fakat sonlara doğru kendisine bayağı bir ısındım hatta AHS izlemeyi de düşünebilirim (ama sadece ilk sezonunu).

Dizi öncelikle çok sürükleyici, lineer olmayan zaman akışıyla beni daha ilk sahneden kilitledi. Ne demek istiyorum? Dizi bir ileri gidiyor bir geri gidiyor, her bölümde farklı bir Dahmer evresi anlatıyor. Dikkati çabuk dağılan bir insan olarak bu yöntemi çok başarılı buldum, sıkmıyor. Dizilerde en önemli şeylerden biri bu benim için. Sıkma kardeşim, ilgimi koru ben de yarıda bırakmayayım.


Cast seçimine bir şey demeyeceğim, oldukça başarılı buldum. Hatta babası bayağı benziyor, üvey annesinin alakası yok bir tek, ha önemli mi değil tabii ki o kadar da şaapmamak lazım. Oyunculuklar üzerine de fazla yorum yapmaya gerek yok, hepsi çok başarılı ve çok inandırıcıydı. Özellikle Glenda Cleveland'ı canlandıran Niecy Nash dairesinden Jeff'in ceset parçalama seslerini duyduğu anı çok iyi oynamış. O sahne son bölümlerden birindeydi, izlerken benim de midem bulanmıştı, nedenini aşağılarda anlatacağım. Yalnız üvey annesini canlandıran hanımefendi çok güzel bir kadın bunu da söylemeden geçemeyeceğim, her sahneye çıktığında gözlerimi alamadım. Diğer sahnelerde de Evan'dan alamadım ama buna sonra değineceğiz... ( ͡° ͜ʖ ͡°) Oyunculara da üç aşağı beş yukarı değindiğime göre gelelim diziyi izlerken kendimde fark ettiğim şeylere.

Diziyi izlerken birkaç defa kendime bunun sadece bir dizi olmadığını, bir seri katilin biyografisi olduğunu hatırlatmak durumunda kaldım. Bilinçsizce olan bir şey bu. Nihayetinde seri boyunca Jeff'in yanındasınız; yalnızken, ağlarken, planlarken, öldürürken, hapiste, sokakta... Hal böyle olunca bazen insan kendini kaptırıp Jeff'i tutmaya başlıyor. En azından bende böyle oldu. Örnek vermem gerekirse Türkçe adı "İyi Çocuk Kutusu" olan bölümde Jeff kurbanlarından birinin başını eskiden babasına ait olan anı kutusuna koyuyor. Sonra oydu buydu derken babası aç o kutuyu diyor, Jeff'in odasına girmeye kalkıyor. Ben de bu sırada diyorum ki "Eyvah! Kafayı görecek şimdi, yakalanacak." Lan yakalansın zaten .mına koyim. Ne izlediğinin farkında mısın ey kendim?

Velhasıl kelam sık sık diziyi izlerken sanki gerçek olayları (dizi yüzde yüz gerçekleri yansıtmıyor ama anladınız siz) değil de bir Netflix Original yapımı izliyormuş gibi davranmam sinirime dokundu. Bunu da Jeffrey'i Jeffrey olarak değil, Evan olarak görmeme bağlıyorum. Seri katil mevzusu gerçekten ilgi çekici bir mevzu, bunu kabul ediyorum. İnsanların "true crime" denen gerçek suça ilgi duyup bunları araştırması sorun değil. Bazen ben de saçlarımı ortadan ikiye ayırdığımda "Ted görmesin." diye espri yapıyorum ama bu demek değil ki bu insanımsılara sempatim var. Tabii bekara karı boşamak kolay. Kaçırılan, işkence gören, canı için korkan, öldürüp bir de parçalara ayrılıp yenen sen değilsin. Orda oturduğun yerden "ama yakışıklı, ama sempatik, ama çocukken şöyleymiş böyleymiş bık bık bık" değil mi sevgili genelde Amerikan olan "edgy" "quirky" hanım kızım/oğlum? Herkes Richard Ramirez'in ne kadar yakışıklı olduğundan bahseder ama ağzının içinin foseptik çukuru gibi koktuğunu bilmez. Mental sağlık göstergelerinden biri de kişinin hijyenine dikkat etmesidir. Depresyon ve türevi rahatsızlık yaşayan pek çoğumuz kalkıp diş fırçalamanın ne kadar zor geldiğini bilir. Peki bu abi depresyonda mıydı? Hayır. Kendini bile insan olarak görmeyen başkasını nasıl görsün. Evet bakın bir diş fırçalamama bile nelere kadir, kişilik analizi de yaptığıma göre diziye dönüyorum yine.

Son bölümlerden birinde -7 veya 8 olabilir hatırlamıyorum- Glenda bir geri dönüş (throwback) yaşayarak Jeff'in cinayet ve akabinde cesedi parçalamasına ses ve koku olarak şahit olduğu bir anı hatırlıyordu. (Bu arada şuna da değinmem gerek, gerçek Glenda Jeff'in oturduğu binada oturmuyordu, komşu binalardan birindeydi. Gerçek yan komşusu Pamela Bass adında bir kadındı.) He işte ben o sahneyi biraz haddinden fazla üç boyutlu (immersive) yaşadım. Nasıl derseniz, ağır bir grip geçiriyordum ve ateşim tekrar yükselmeye başlamıştı. Ben de doktorun yazmış olduğu ismini vermeyeceğim bir ilacı çaktım ve izlemeye devam ettim. Artık nasıl bir zamanlamayla aldıysam ilacı, tam o sahnelere doğru bende bir mide bulantısı, baş dönmesi ve titreme başladı. (İlacın prospektüsünde yazan yaygın yan etkilerden birkaçını yaşıyordum.) E zaten size kendimi diziye kaptırdığımı da söylemiştim, oldu mu sana kombo. Sanki Glenda'yla odada ben de varım, koku da burnuma geliyor, katur kutur kesiyor adam kemikleri. Tabiri caizse "ananı skm" dedim kalktım bir dolandım. Bunun sadece bir dizi olmadığını iliklerime kadar hatırladığım sahne oydu benim için.

Biraz konudan konuya atlıyor gibi olabilirim ama Jeff'de acayip uyuz olduğum şeylerden biri de dikişi tutturamaması, bir baltaya sap olamamasıydı. Yapamadığından da değil, yapmıyor adam. Uğraşmıyor bile. Sıçıp batırıyor. Beş, on iş değiştirmiştir. Hele bir tanesi medikal alandaydı, "Heh," dedim, "burdan alır yürür hem ilgi alanı." (öyle olmayacağını biliyoruz da, işte...) Üniversite mezunu bir işsiz olarak kafa göz dalasım geldi. Adam orduya giriyor, orda bile rahat durmuyor. Kafasında kırk tilki dolanıyor kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor, aha o Jeff işte. Yine üstün yetenekleriyle bir boklar yiyip atılıyor ordudan da. Ulan. Ulan! Az biraz çabala be, hastasın madem kendin de biliyorsun -ki ben hasta değilim, yaptıklarımın farkındayım, günah keçisi aramayın her şeyden ben sorumluyum da demiş birisi- ne diye yardım almadın? Anadan babadan hayır yok tamam, evet kötü çocukluk tamam, e sen neden kendine sahip çıkmadın da insanların canını yaktın be adam? 

Biraz da Evan'a değinmek istiyorum. Çok iyi bir iş çıkarmış kendisi, hatta onu ilk AHS'de izlemediğime de mutlu oldum. Kafamda sıfır beklenti, sıfır ön yargıyla izledim kendisini ve çok başarılı buldum. Hatta özellikle şu üstte serzenişte bulunduğum katilleri idol edinen güruh için tehlikeli bir biçimde başarılı buldum. Jeff'in çocukluğuna değinilen bölümlerden biraz "Ama bakın çocukluğu bok gibiymiş, ondan." izlenimi aldım. Sürekli kavga eden bir anne-baba, ev içi huzursuzluk, okulda ve genel olarak toplumda görünmezlik. Evet bir çocuk için kötü şeyler, gelişimi etkileyebilir ama yaptıklarını asla aklayamaz. Babasının (Lionel Dahmer) yazdığı kitabı okumadığım için ne kadar doğru bilmiyorum ama babası dizide "Benim de böyle düşüncelerim vardı, yaşım ilerleyince geçti." gibi bir şey söylüyor. Annesinin hamilelik öncesi ve sırasında kullandığı ağır ilaçlar da var tabii ama ben bunların hepsinin bahane olduğunu düşünüyorum, sonuçta belli bir yaştan sonra artık anne-babadan bağımsızlığını ilan eder birey. Sadece ekonomik bağımsızlıktan söz etmiyorum, fikir ve zihinsel bağımsızlıktan söz ediyorum. Şimdi ben gelmişim kaç yaşına, kalkıp arkadaşımı camdan aşağı atarsam bunun annem ve babamla ne alakası olabilir? Ben artık birey olmuşum, geçmişi mi kalmış? İnsan yaptıklarından kendi sorumludur. Bu kadar. Mental hastalıkla kişisel bozukluklar birbirine karıştırılıyor, bu adam hasta falan değildi. Gayet de ne bok yediğinin farkındaydı. Yapmayadabilirdi, ama o yapmayı seçti.

İki IQ'lu polisler katilin inine kurbanı geri götürüyor.

14 yaşındaki çocuğu kaçtığı celladının inine kendi elleriyle teslim eden Milwaukee polisine ne demeli peki? Yuh be kardeşim yuh. Yazıklar olsun. Tabii beyaz hariç diğer renkten insanları adamdan saymazsan başına ne geldiğini de önemsemezsin değil mi? Hele bir de "Biz geyiz." dedi mi tamam. Herifler cüzzamlı gibi kaçıyor daireden bir de duş muş alak ehehehe diye dalga geçiyor .mına koduklarım. Bakın bu olay gerçekten yaşandı, ciddi ciddi bir insan evladı yaşadı bunu. Kurtarması gerekenler onu yarıyolda bıraktı, üstelemedi. Çocuğun pekmezi akmış alabalık gibi bakıyor bunlar da diyor ki "Eğğ bişey olmaz herhalda!" YUH.

"Suçlanması gereken kişi tam da karşınızda oturuyor."

Şöyle olsaydı, böyle olsaydı denecek çok şey var tabii ama ne fayda? Olmuş bitmiş. En iyi yanıyla en kötü yanı da bu zaten. Çoktan oldu ve bitti... Geriye ölene kadar eksik kalan ve acı çeken anneler, babalar, kardeşler kaldı. Herkes unuttu. Ateş gerçekten de düştüğü yeri yakıyor. İnsanın doğası bu, unutmazsa yaşayamaz. İlerleyemez. Bizim yapabileceğimiz tek şey böylelerini idolleştirip onlardan etkilenip etkilenmemenin bir havalılık, popülerlik, toplumun geri kalanından "değişik" ve "farklı" olma göstergesi olmadığını hem çevremize hem de sonraki nesillere anlatmak.

Bu kadar yazıdan sonra diziyi öneriyor muyum? Evet, izleyin. Bakmayın ama sadece, izleyin. İzlerken de düşünün. İnsan denen varlığın kapasitesini, neler yapabileceğini. İyilik elçisi de olabileceğini, kendi ırkının etini kesip parçalayabileceğini de. Kendinize iyi bakın, bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle. Yazacak daha çok şeyim var da aslında, neyse.